İradene hakim ol; fakat vicdanına esir ol...
Çok basit olmasına rağmen çok derin anlama sahip olan bu sözler, (en azından bazılarımıza göre) günümüzden binlerce yıl önce (M.Ö. 384 - M.Ö. 322) Antik Yunanistan'da yaşayan filozof Aristoteles'e ait. Dünya üzerinde yaşamış olan ilk ilkel insanlardan günümüzün son teknoloji içinde yaşayan insanların belki de çok az kalan ortak özelliklerinden birisi olabilir ''VİCDAN''. Toplumda genellikle vicdan ve merhamet kelimelerini aynı cümle içinde ve aynı anlamda kullansak da ikisi bambaşka şeyleri ifade eder. Merhamet kısaca; bir bireyin başka bir canlının ya da herhangi bir şeyin karşılaştığı kötü ya da zor bir durumdan dolayı içten bir üzüntü hissetmesidir. Ancak vicdan, hislerle değil bireysel olarak kendimizi nereye koyduğumuz sorusunun cevabı ile ortaya çıkan bir kimlik sıfatıdır. Kendi isteğimiz ile vicdanımızı canlandırır ya da yok ederiz. Anlamları farklı olsa bile bu iki kavram, insana özgüdür.
Tüm bu sözlerden sonra 'Bize ne oldu?' diye bir soru sormanın sebebi nedir, ona gelelim. Türkiye'nin siyasi ve ekonomik gündemi 21 Ağustos günü bir anda yön değiştirdi. 7'den 70'e merhamet sahibi olan milyonlarca insanımız, Diyarbakır'ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe Mahallesinde kaybolansadece 8 yaşındaki Narin Güran'a kilitlendi. Kur'an kursundan çıktıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Narin'in, maalesef kayboluşundan 19 gün sonra yaşadığı eve 3 km uzaklıkta bulunan bir derede cansız bedenine ulaşıldı. Kaybolduğu süreçte yürütülen çalışmalar kapsamında binlerce kişi ve araç sorgulanırken Türkiye'nin dört bir yanından Tavşantepe'ye gönderilen polis, asker, itfaiye, AFAD, UMKE, JASAT ve daha birçok birimden oluşan ekipler çeşitli deliller toplasa da herhangi bir sonuca ulaşamadı ta ki, petrol istasyonu çalışanının ifadesi ve olayla ilgili gözaltına alınan Narin'in amcası Salim Güran'ın ifadesi ile yine olayla ilgili gözaltına alınan şüpheli Nevzat Bahtiyar'ın itirafları, olayın seyrini değiştirdi. İlk başlarda çeşitli sebeplerden dolayı işlenen bir suç gibi görünen olay, Narin'in bulunan cansız bedeninde yapılan incelemeler sonucunda ve bu süreçte uzman dedektiflerin elde ettiği veriler ışığında kolektif bir cinayete evrildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada her adımdan sonra kan donduran detaylarda ortaya çıkmaya başladı.
Kanımızın donduğu, nefesimizin kesildiği bu kadar da olmaz dediğimiz olaylar bundan sonra başlıyor. Olayla ilgili ilk başta amca Salim Güran, sonra ağabey, anne, baba ve neredeyse ailenin tüm üyeleri gözaltına alınarak ifadeleri alındı. Alınan her ifadeden sonra yeni bir detayın ortaya çıkmasından dolayı soruşturma genişletildi. Türkiye bir an önce Narin'in katili bulunsun isterken ilerleyen süreç katil ifadesi bir anda katillere dönüştü. Evet 'KATİLLER'. Bir çuvalın içinde, üzerine su alıp götürmesin diye konulmuş kocaman taşla bulunan Narin, koca koca yaratıklar tarafından katledilmişti. Narin'in cansız bedeninin bulunduğu yerle alakası olmayan deliller, tam ters yönde bulunan ve Narin'e ait olduğu iddia edilen terlik, süreçte asılsız yapılan yüzlerce ihbar, ekipler tarafından bölgede çalışmalar sürerken aniden kesilen elektrikler ve daha çocuk yaştaki kişilerin uzman kontrolünde bile yalan ifade vermeleri bu olayın arkasında kesinlikle birden fazla kişinin olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Öyle de oldu. Olayın yaşandığı gün silinen mesajlar, aile meclisinin toplanıp kim ne ifade verecek ne diyecek gibi kararların alınması, aile üyelerinin telefonla konuşuyormuş gibi yapıp jandarma ekiplerini dinlemesi gibi birçok detay bu cinayetin kolektif olduğunu bize kanıtladı. Elbette daha birçok detay var ancak hepsinden bahsetmek maalesef mümkün değil. Cinayetin failleri elbet bulunacaktır, adalet kavramının bazı olaylar nedeniyle sarsıldığı bu günlerde yine de adalete olan inancımız tam bir şekilde devam ediyoruz. Peki, bize ne oldu? Gerçekten 8 yaşındaki bir çocuk neden acımasızca katledildi. Bunun sebebi ne olabilir? Ya da içimizi rahatlatmak için bir sebep aramak insanın doğasında mı var? Sürekli bunlar sorulsa da asıl soru bu yaratıkların vicdanı nerede? Hiç olmadı yoksa Narin ile beraber onu da mı toprak altına gömdük. Neredeyse geniş ailenin tamamı ve köy halkının çoğunluğu el birliği yaparak Narin'e kıymış ya da kıyanlara kol kanat gererek yakalanmasını önlemiş. Geçmişte de birçok kez çocuk cinayeti olayı duyduk ancak hiçbirinde bu denli sistemli hareket eden bir grup görmedik. Konu komşu, eş dost ve akrabalar el ele vermiş Narin'i ortadan kaldırmıştı. Ekranlarda timsah gözyaşı dökmeler, yalan ifadeler... Biz, ne oldu da vicdanımızı böylesine kaybettik? Çocuğundan yaşlısına, akrabasından komşusuna kadar herkes olayı ilk günden itibaren bilirken tek kelime etmemiş. Adalet istiyoruz değil mi? Bence adalet istemeden önce vicdanımız yerinde mi değil mi onu kontrol etmemiz gerekiyor. Çünkü, vicdan olmadan adalet sadece bir kelimeden ibaret kalıyor! Gördük, görüyoruz, göreceğiz! 21 Ağustos'ta Narin'in küçücük bedeninin yanına kocaman, dünyalara sığdıramadığımız o vicdanlarımızı, merhametlerimizi ve insanlığımızı da koyup attık bir kenara. O çuvalın içinden sadece Narin değil, çürümüş vicdanlar ve küflenmiş merhametler de çıktı a dostlar... Bugüne kadar katledilen Leyla, Müslüme, Eylül, Irmak, Gizem, Yusuf ve Ufuk ve daha birçok çocuğun geçmişte aldığımız aci haberlerinden sonra bu son olsun desek bile son olmad ama umut fakirin ekmeğidir ya! Narin inşallah son olsun...